Pazar ve pazarlama stratejileri hakkında 5 soru

lokal-pazarlama-stratejileri2013 yılında pazarlama yapısı, medya araçlarının, dijital platformların ve araçların, büyük verilerin, satış kanalları ve bu kanalların etkilendiği çevrenin koordinasyon içerisinde uyumla hareket etmesi ve fonlanmasından oluşmakta.

Tüm bu karmaşık yapının yanında temel başlangıç noktaları ve prensipleri unutmamak gerekiyor. İşimizi basitleştirecek olanlar onlar çünkü. Bunun için 5 temel soru sormamız gerek ve bu sorular doğru şeyleri, doğru yapmamızı sağlayacak.

Gerçekten Müşteriyi anlayabiliyor muyuz ve onları ne etkiler? 

Bir çok şirket için cevap üzülerek belirtiyorum, hayır. Bu bilgi boşluğu temel ihtiyaçları karşılayamamaya kadar bir çok aksaklığa yol açıyor. Örneğin; Şirket ile müşterinin hangi noktalarda nasıl iletişime geçtiği, hangi bilinçaltı durumlarda satın alma alışkanlığının tetiklendiği gibi. Hatta veri yoğun firmalar bile spesifik taktiklerden, örneğin sosyal medya veya TV reklamlarının satın alma üzerinde yaptığı etki, bihaber.

Performansı yükseltmek için, yöneticiler bugünün müşterisini anlayabilmek için 360 derece bakış açılarını değiştirmeliler. Bir çok market uzmanının söylediği gibi müşteriler ile iletişimde olmak, bugüne kadar hiç olmadığı kadar zor ve insanlar artık firmaların onlara satmaya çalıştığı her şeyin daha fazla detayını öğrenmekten sadece 1 tık uzakta. Ayrıca sahip olduğu, öğrendiği ve tecrübe ettiği her bilgiyi dünya ile paylaşmanın da sadece 1 tık uzağında.

Böyle bir şeyi yönetmek hiç kolay değil.

Değer planımız anlamlı ve farklı mı? 

Bir çok iş sahibi ve girişimci tipik olarak %80 oranında aynı değerleri öne sürüyor. Bu değerler harika bir hizmet ve az ücret. %20 ve altında bir oranda anlamlı bir çıktı/ürün ile değerler bağdaştırılıyor ve sağlanan faydaların açıklaması (yeni teknoloji kullanımı, markanın getidikleri…) yapılıyor.

Burada en önemli nokta, şirketin çekirdeğin merkezinde kendini nereye pozisyonladığı. Başta sorduğum sorunun cevabında bu hesaplanmalı, %20lik gruba girilerek cevap verilmeli, çünkü bu ne sonradan harcanacak paralar ile ne de teknoloji ile düzeltilebilecek bir durum değil.

Bir çok firma kendini farklılaştırabilir, ayrıcalıklarını ortaya koyabilir. Ancak bu farklılıkların anlamlı olmasının tek çözümü anlamlı stratejik planlar ve stratejik farklılaşmadır. Bunu çeşitli market taktikleri ve müşteri deneyimleri ile şekillendirebilirsiniz.

Karar vermek için yeterli bilgi ve akla sahip miyim? 

Büyük verileri kullanmak (data mining gibi yöntemler vb.) müthiş bir önem arz etmekte günümüzde. Özellikle sosyal medya üzerinden akan bilgi ve paylaşımlar bunun en büyük parçası. Ancak bunu yapmak ile bitmiyor. Önemli bir adım olarak bu veri ve bilgiyi aktif hale getirebilmek karşımıza çıkıyor.  Şirketler bir çok veriyi toplayabiliyor. Fakat bu veriler her zaman ulaşılabilir ve/veya kullanılabilir halde olmuyorlar. Data mining dediğimiz yöntemi şirketin bir yeteneği olarak sayabiliriz. Anca bu yetenek her zaman yenilik ve yaratıcılık için istediğimiz geliştirmeleri yapmamızı sağlamıyor.

Artık şirketler stratejik kararlar alabilmek ve taktiksel konumlanmalar için kesinlikle müthiş bir analitik zeka ve IT kapasitesine ihtiyaç duyuyor.

Doğru ölçümlemeleri mi kullanıyorum?

Einstein amcanın güzel bir lafı var “sayılabilen herşey sayılmaz, kaale alınmaz” diye. Bir çok firma efektif ölçümler sağlamayan bir çok ölçüt kullanıyor. Bu ölçütler stratejik hedefler ile alakasız ölçütler bile olabiliyor. Bu nedenle ölçütlerin seçimi oldukça önemli. Yönetimin odağının kaymaması ve kurum kültür ve alışkanlıkları ile kaynakların tertip etmek ve market planlarını ile bu planlar için kullanacak araçların seçimi için ölçütleri kesinlikle doğru seçmek gerekiyor.

Liderler gerektikçe her taktiği iyi ölçüp biçmeli, çıkan sonuçlara göre gerekirse geliştirmeli ve şirketin uzun dönem stratejik hedeflerine göre bu ölçümlemeler neticesinde aldığı sonuçlara göre gerekli değişimleri yapmalı.

Şirket organizasyonu pazarlamayı etkinleştiriyor mu?

Bir çok lider firmasının pazarlama güdümlü olduğuna inanır. Buna olan inancının yanında ilgi çekici marketlerde müşteri taleplerine göre farklılaşmayı ön planda tutar. Ancak genellikle organizasyonal gerçekler bu yönde olmaz. Farklı iç örgütlenmelerin farklı ajandaları olur, iç kaynaklar farklı farklı çeşitli yönlere akar ve liderin talep ettiğine her şey uygulamada gerçekleşmeyebilir.

Pazarlama misyonunu gerçek kılabilmek şirket kapasitesine, yatırıma, şirket kültüründe gerçekleştirilecek değişikliklerle ve yetenek yönetimine bağlıdır.

Şimdilik bu…

Standart

Dünya üzerinde internet kullanımı verileri

Günümüzde aşağıda yer alan tabloya bakarsak, neredeyse dünya üzerinde yaşayan insan sayısı kadar cep telefonu kullanıcısı olduğunu görüyoruz.  Bunların yarısından fazlası Asya-Pasifik bölgesinde (6.8 milyar cep telefonu sahibi insandan 3.5 milyarı).

Bu durumda ortaya çıkan sonuç neredeyse %100’e ulaşmış bir pazar iştahı ve bu doygunluğun getiriyor olduğu gelişmiş ve gelişen ülkelerde düşük pazar büyüme oranları. Aşağıda yer alan tabloda bunu görebiliyoruz.

Capture

Yine 2013 yılında yapılan ölçümlere göre 2.7 Milyar insan, yani dünya nüfusunun %39’u online durumda interneti kullanıyor takır takır.

Bu oran gelişen ülkelerde %31, gelişmiş ülkelerde ise %77 oranında ve Avrupa, Dünya geneli ile oranlandığında %75 internet kullanımına sahip. En yakın takipçisi ise %61 ile Amerika.

***

Capture2

Dünya genelinde erkekler kadınlardan daha fazla internet kullanıyor. Hatta oran olarak dünya genelideki kadınların %37si, erkeklerin ise %41i. Bu, 1.3 milyar kadın ve 1.5 milyar erkeğe isabet ediyor.

Gelişen ülkeleri dikkate aldığımızda 826 Milyon kadın internet kullanıcısı ve 980 Milyon erkek internet kullanıcısı rakamlarına ulaşıyoruz. Gelişmiş ülkelerde ise bu rakamlar kadınlar için 475 Milyon kadın ve 483 milyon erkek olarak tespit edilmiş.

Burada göze çarpan nokta gelişen ülkelerde kadın-erkek arasında %16, gelişmiş ülkelerde ise bu fark %2lere inmiş durumda.

***

3

Yukarıda internet üyelikleri ve internet hızı karşılaştırmasını görüyoruz. Dünya üzerinde sadece 15 ülkede nüfusun %50sinden fazlası 10mbit/s kullanıyor.

Türkiye’de ise internet kullanıcılarının %7si 10mbit/s ve üzeri internet hizmeti alırken %78i 2mbit/s ile 10mbit/s arasında hız ile internet hizmeti alıyor. Kalan %15 ise hala 2mbit/s ve altında hız ile internette sürünüyor.

***

4

Bu tabloda ise 2007 yılından 2013 yılına aktif geniş bant mobil internet hizmeti kullanıcı sayısı var.

2007 yılında 268 Milyon olan bu sayı, 2013 yılında (sadece 6 yılda) 2.1 Milyara çıkıyor. Bu yıllık %40lık bir büyüme demek ki inanılmaz bir büyüme yüzdesi. Gelişmiş ülkelerde bu yüzde %75lere yükselirken, gelişen ülkelerde %20lerde kalması ise soru işareti ki bu dünya genel ortalaması olan %30un bile altında.

Bu sayede internet ve mobil uygulama pazaranın nasıl bu kadar büyüdüğünü anlayabiliriz. Her ne kadar insanlara satılacak internet ve telefon pazarı doymuş olsa dahi, bu kadar çok kullanıcıya sahip olan pazarda kullanılacak reklam pazarını düşünemiyorum. Basit ve hızlı bir şekilde milyarlara ulaşabileceğiniz bir pazar ki bu da doygunluğun yanında değerlendirebilecek müthiş bir alan. Sadece reklam mı? Hayır. Oyun, program, çeşitli yazılımlar falan filan… Bir kapı kapanırken, başka biri açılıyor!

 

Standart

Türkiye hakkında bazı veriler.

Görsel

IMF’nin dünya ekonomik raporundan bir rakamla başlayalım.

2012 yılında;

Nüfus sıralamasında, 1. olan Çin’in nüfusu 1.353.820.000, 2. olan Hindistan’ın nüfusu 1.223.170.000 ve 18. olan  Türkiye‘nin nüfusu 74.890.000 kişiden oluşuyor.

Çin bu müthiş performansı ile dünyanın %19,51’ini, Hindistan %17,63’ünü, Türkiye ise sadece %1,08’ini oluşturuyor.

Hani kendi kendimize şaşırıp, yer yer sevindiğimiz, bir o kadar gururlandığımız “Türkler dünyanın her yerinde arkadaş, vay bee” muhabbetimiz tamamen boş. Çinliler ile Hindistanlılar yardırıyor resmen. Biz ise dünyanın sadece %1’iyiz.

Ayrıca 2017 yılında bu hızla gidersek eğer, 19. sıraya geriliyoruz 79.340.000 kişi ile. Bizi kim mi 18.likten ediyor? Adını hemen veriyorum ülkenin gerekli şekilde ilgilenelim bu ülkeyle. (Ki Başbakanın ülke nüfusu ile yakından ilgilenip daha fazla çocuk yapın kaygısı bu raporu kendisine sunmalarından kaynaklı olabilir.) 2012 yılında bir altımızda yer alan 19. Kongo-Congo (Kinshasa), 2017 yılında bu hızla giderse eğer 16. sıraya yükselerek 86.650.000 kişilik bir nüfusa sahip oluyor ve bizi bir sıra geri itiyor.

Kongo halkının başarılarının da devamını diliyorum. Sıkı çalışıyorlar demek ki.

Milli Gelire gelirsek eğer (rakamlar milyar dolar üzerinden);

Türkiye olarak AB adayı ülkeler arasında 2011 yılında sahip olduğumuz 774,34 milyar dolar ile en yüksek milli gelire sahip ülkeyiz. Kim bu AB adayı ülkeler: Hırvatistan, Makedonya, Türkiye.

Bunun yanı sıra AB-15 ülkeleri arasında 9 ülkeden (Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, İrlanda, İsveç, Lüksemburg, Portekiz ve Yunanistan) daha fazla milli gelire sahibiz 2011 yılı itibari ile. Tabi bu ülkelerin şansları şu, nüfusları bize göre oldukça az ki az önce rakamlar verdiğim dünya nüfus sıralamasında ilk 50’de bile değiller. 50. ülke olan Fildişi Sahili’nin 23.370.000 kişi nüfusu var. Dolayısı ile az milli gelir nüfusları ile oranında yeterli ve hatta zengin şeklinde bir sonuç ortaya çıkarıyor.

Ayrıca, Çek Cumhuriyeti, Estonya, İzlanda, İsviçre, Malta, Norveç, Slovakya ülkelerinin de aynı şekilde önündeyiz.

Büyük ülkeler ile kendimiz karşılaştırırsak eğer; biz 774,34 milyar dolar iken, Amerika 15.075,68 milyar dolar, Japonya 5.866,54 milyar dolar, Çin 7.298,15 milyar dolar, Rusya 1.850,40 milyar dolar, Almanya 3.607,36 milyar dolar, İngiltere 2.431,31 milyar dolar, İtalya 2.198,73 milyar dolar. Daha çok fırın ekmek yememiz lazım.

Şimdi bu gelir – nüfus durumunu daha iyi yansıtan kişi başı gayri safi yurt içi hasıla rakamlarına bakalım (dolar üzerinden);

Türkiye’nin kişi başı gayri safi yurt içi hasılası 10.362,31 dolar. Az önce söylemiş olduğumuz AB adayı ülkeler arasında 1. olarak yer aldığımız sıralamada bu sefer 2.yiz. Çünkü Hırvatistan 14.181,71 dolar ile önümüzde.

Şimdi nüfus çokluğunun, eğer doğru kullanamıyorsanız dezavantaj olduğunun net bir göstergesini göreceğiz. AB-15 ülkeleri arasında 9 ülkeden (Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, İrlanda, İsveç, Lüksemburg, Portekiz ve Yunanistan) nüfus sıralamasında ilk 50de yok iken ve az önce verdiğimiz gayri safi yurt içi hasılaları bizden düşük iken, kişi başına düşen rakamlar ise çok farklı. Şöyle;

Lüksemburg 115.808,65

Danimarka     59.708,96

İsveç              57.638,23

Avusturya       49.687,51

Finlandiya      48.782,65

İrlanda            48.288,73

Belçika           46.989,38

Yunanistan     26.734,88

Portekiz          22.358,89

Türkiye          10.362,31

Rakamların ne kadar düşündürücü olduğu konusunda yorum dahi yapmama gerek olmadığını düşünüyorum. Aslında nüfus artışını destekleyen bir ülke çizgisinde durmamıza rağmen, doğru yönetemediğimiz bir nüfus artışının ülkeye bir katkısı olmadığını da net bir şekilde görebiliriz. Özellikle ekonomik anlamda.

Nüfus açısından yakın olduğumuz ülkeler ile kıyaslarsak kendimizi;

Almanya   44.110,99

Fransa     44.007,33

İngiltere    38.811,42

İtalya        36.266,88

Türkiye   10.362,61

İran         6.419,60

Tayland   5.394,71

Mısır        2.931,83

Kongo     Listeye girememiş.

Dünyanın en çok ilk üç nüfusuna sahip ülkeye de bakmadan geçmeyelim;

Çin          5.416,67   (adamın nüfusu bizim 18 katımız)

Hindistan 1.513,62   (adamın nüfusu bizim 16 katımız)

Amerika   48.327,86 (adamın nüfusu bizim 4 katımız)

Eğer nüfus doğru kullanılmaz ise çok olmanın hiç bir faydası yok. Tabii burada tek etken nüfus da değil.

Daha fazla uzatmadan önemli bir iki rakam daha vereceğim rapordan.

İhracatın ithalatı karşılama oranımız %56. Önde olduğumuz o AB adayı ülkeler olan Makedonya ve Hırvatistan bu konuda bizden çok öndeler. Avrupa Birliği ülkeleri arasında geçebildiğimiz tek ülke Yunanistan bu oranda. Dünyada Mısır ve izlanda en kötü ülkeler ve sonrasında ise biz varız.

İthalat artış hızımız (%29,80), ihracat artış hızımızdan (%18,46) hayli fazla. Böylece dış ticaret dengemiz negatif rakamlarda. -88,99 milyar dolar.

İnsani Gelişmişlik Endeksi sıralmasında 92. sıradayız. 

En kötü sıralamamız ise bu sanırım. Bu endeks ile ilgili aşağıdaki gibi açıklayıcı bir tablo verebilirim. Çünkü hesaplanması sırasında diğerlerinde olduğu gibi log vesaire devreye giriyor, konu matematiğe girecek ve kafalar karışacak. Sonra inceliyor oluruz onu.

İnsani gelişim endeksi

 

 

Standart